Pazar, Eylül 15

Ruh halim;

Günlüklerimi buldum :) Bir sürü yıl bir sürü insan çıktı kapaklarını açınca. Bir sürü de olay, hepsi bugün kü ben olmama sebep olan. Birçoğuna güldüm, gülümsedim. Ağlayarak okuduğum olaylar düzeltebilmem için bana şans tanıyan olaylar aslında, hala hayatımda olan insanlar. Bunları okumak, o tarihlere gitmek öyle garip hissettirdi ki, o gün kü ruhuma uzaktan bakmak gibi. Günlük tutmak sanırım bu nedenle güzel. En çokta şu cümleyi kuruyorsunuz 'hadi canıım bumuydu yani en büyük derdim' :)

Büyüdükçe ne de küçük görünüyor o tarihte hayatınızın anlamı olan olaylar. Çok mutlu oldum, atmayı,yakmayı, rafa kaldırıp tozlandırmayı asla düşünmeyeceğim bir sürü anı buldum :)

Yaşadığım sağlık sorunları sebebiyle geçmişime ait anılar çok çok silik, hatırlamaya zorladıkça da ciddi bir migren ağrısı ile boğuşuyorum. Bazıları ben unutmayı seçmişim atmışım beynimin arka odalarından birine, tozlanmaya bırakmışım.. Bazılarını da narkozlar, acılar, ameliyatlar unutturmuş.

Okurken en çok şükrettim. O günden sonra hayatımdan çıkıp gitmiş ama çok şey katmış insanlar, çok şey alıp gitmiş insanlar, yeniden hayatıma katma şansına sahip olduklarım ve hiç çıkaramadıklarım.

Hepsi iyiki varlar. Onlar olmasaydı sanırım bugün bu BEN olamazdım :) Pişman olacağım çok az şey yaşamış olmakta en büyük tesellim.


30 yıllık özetle;

Acılarım oldu herkes gibi elbet,
Herkese kısmet olmaan sevinçlerim,
Unutulmayı da göze aldım evet..
Hayat sana teşekkür ederim :)


Cuma, Haziran 28

Dev



Bazen birşeyi yaşarken öyle içinden çıkılmaz, öyle çaresiz ve çözümsüz gelir ki, gözümüzde adeta koca bir devdir. Daha önce bu ve buna benzer birşeyi kimse yaşamamış gibi hissederiz. İlkmiş gibi. Bu acının içinde bile 'ilk' olmak egomuzu tatmin eder çünkü :) Halbuki bunu yaşamış ve ölmeden atlatmış binlercesinden biriyizdir.

Böyle anlarım oldu hayatta, hatta çok daha karmaşık ve kötüleri de. Bu gibi durumlarda kendimi hep kapkaranlık bir sokakta bir çöp kutusunun yanında dizlerimi karnıma çekmiş titrerken görürüm gözümü kapadığımda. Öyle bitmeyecekmiş gibi gelir ki, kimse beni orada farketmez bile, hayat akıp gider ve ben gözümü her kapattığımda orada yapayalnız titrer dururum.

Böyle hissettiğim hatta bunu kendime yaşattığım anlarım oldu zaman zaman, ama her seferinde bitti gitti, birileri yada kendim buldu orda beni ve güneş yeniden doğdu :) Bittiğinde ilk düşündüğüm şey, ne kadar yorgun olduğumdur. Beynim, bedenim, her bir hücrem yorgundur ama mutluyumdur da bitmiştir nihayetinde :) İlk şoku atlatınca oturup düşünürüm, ne öğrendim? Neden yaşadım? Nerelerde takıldım, tökezledim? Niye daha önce yada sonra değilde şimdi bitti? Anahtar neydi?

Sanırım en çok aklımda kalan cevap, ne öğrendim olur. Bunu yaşadım çünkü buna dikkat etmedim, bunu yaptım ama neticede ben bu zorlu eşiği atladım, kurtardım kendimi o çıkmazdan. Arkama dönüp bakmamak en doğrusu olsa da o atladığım eşiklerin diğer karanlık yanı hep içimdedir, asla unutmam. Şayet atlayamadan kurtulmuşsam oradan, yani kaçarak :) O atlayamadığım eşik katlanarak büyür ve hayatımın bir aşamasında beni yine bulur. En başından belki de daha zorlu başlar herşey. Atlamışsam ve 'neler öğrendim' kısmını kaçırmışsam da durum vahim, dön başa bu level bitmedi der bir ses :)

Fena halde kaybetmiş olabilirim sizi içimdeki o karanlık sokakta ama böyle anlarınızda düşünün, o sokakta sizden başka titreyen korkmuş gözlerde vardı ve onlarda ordan bir şekilde çıktılar :) Ve daha önemlisi o kocaman dev, aslında evine gitmekte olan minik bir böceğin gölgesiydi :)

Mutluluk hakedipte yaşandığında çok daha doyum olmaz oluyor :)

Sevgiler..

Foto: http://weheartit.com

Çarşamba, Haziran 26

30!



  Bugün benim doğumgünüm. 30'lu yaşlarımın ilk günü.. Bugün aldığım en güzel hediye bu ve sahibi de hayatın bana verdiği en güzel hediyelerden.. Seni çok seviyorum canım kardeşim, sen olmasan ben hep yarımdım..

80li yaslarimizda hala iyi dostlar bulamamis olmaktan yakinarak ayni sehre belki yan yana dairelere tasiniriz. Birlikte gecirmedigimiz her animiz icin birbirimize kizariz. Surekli aglariz kesin. Bazen cocuklar gelir gider torunlarla, arkalarindan birbirimizin sirtini sivazlariz yine gelirler diye. Kesin bi sekilde yine yalniz ve anlasilamamis insanlar oluruz. Insanin kaderi degismez cunku. Birlikte yalniz oluruz yine. Hangimiz once gocucez diye korkariz. Igrenc sakalarla kapatmak isterim konuyu ama yinede bilirsin en cok ben korkarim. Her oksurugunde aklim gider kesin. 30 ne ki. Daha cok seninleyim ben. 50 sene daha. En az diyorum bak.. Rabbim sana once bol saglik versin. Sonra huzur. Sonra dostlar. Ben senin guzel ruhunu hep bi basima severim ama baskalari da kesfetsin. Hayata tutundursun onlari da bu ruh. Seni cok seviyorum abla. Sen bana en guzel armaganisin bu hayatin. Iyi ki dogdun.

-Wilwarin- 

 Foto: http://weheartit.com

Salı, Haziran 18

Şirinler :)


 Bu şehre ilk geldiğimde çok üzgündüm. Küçücüktü, bir avm binası, adı sanı bilinmiş bir market bile yoktu. Ben burada nasıl yaşayacağım demiştim hep.

Zaman geçtikçe, görüp gezdikçe sevdim bu minik şehri. Küçük şehirde yaşamanın verdiği mutluluğu her geçen gün biraz daha hissettim içimde.

Kızımı alıp çıkıyordum evden, önceleri evimizi bulmaya yardım eden eczacıya selam veriyordum sadece, sonra markette kasada ki kızla ahbap olduk, sonra manavım oldu hep gittiğim, kasabım hep bana en iyisinden et veriyordu. Bunların her biri birer dükkandı genelde. Yani koca şehirde tek kasap tek manav :) Bende sahiplenmiştim, sohbet ediyorduk her biriyle. Artık bende 'herzamankinden' diyebiliyordum. Herşeyin en güzeli, en doğalı geliyordu bu şehre, pazar dönüşü kimsenin torbasından çürük domaesler çıkmıyordu. Herkes herkesi tanırdı çünkü, öyle kolay değildi arkadan çürük meyve sebzeyi poşete atıvermek. İtibar denen şey hala yaşıyordu bu şehirde.



 Önceleri herkesin birbirini bu derece tanıyor olması beni ürkütmüştü. Geldiğimiz ilk gün, nüfus dairesinde adresimi yazdırırken memur bana 'Falanca hanımın çıktığı evemi geçtiniz, hayırlı olsun' demişti de şok olmuştum, nerden biliyor diye. Sonra anladım ki herkesi tanımak sırtında bir yük değil, yanlış birşeyler yapmıyorsan. Hatta güzel bile. Dışarı çıkınca dükkanlara kafanızı uzatıp, gülümseyerek 'kolay gelsin' diyebilmek öyle hoş bir güven veriyor ki insana. :)

Kütüphaneye gidiyorum mesela 10 aylık kızımla. Kütüphane görevlisi abla da tanıdık artık ve o her sefer kızıma kitaplar okuyup, oynatırken ben kitaplarımı seçiyorum. Hemde gözüm onların üzerinde kalmadan, güvenle.

Çoğu insan için 'ıyyy yaşanırmı' olan bir şehir.,bana insanlık adına yeniden umut oldu. Stressiz, gülümsemeyi unutmamış insanların olduğu bir şehirde kızımı büyütmek çok keyifli olacak, inanıyorum

Ve inanıyorum, herşey güzel olacak :)

*Fotoğraflar bugün kızımla gittiğimiz bir kreşin sergisinden. Tek kreşin ;)

Cuma, Haziran 14

Ruh halim;


                                         * Dinlemeden olmaz :) 



Foto: http://weheartit.com

Çarşamba, Haziran 12

Öz özüne eleştiri




Şu yazıyı yazarken bile öyle güvensizim ki kendime, direk buraya yazamıyorum word dosyasından atacağım sayfama. Hayatta belki de kendimi en güvensiz, en titrek, en korkak hissettiğim konu bu.

 Arkadaşlık..

 Niye bilmiyorum ama beceremiyorum ben bu işi.  Kafam öyle karışık, içim öyle dolu ki, bir sıraya bile koyabilecekmiyim yazdıklarımı bilmiyorum.

 Çokmu duygusalım, gereksizmi boğuyorum bir tür Elmayramıyım?, Çok yük alıyorum da sonra 'eeeh' deyip sırtımdan atımıveriyorum sorumluluklarımı? Dırdırmı ediyorum, fedakarmı değilim? Neyi yanlış yapıyorum, bir türlü bulamıyorum.

Bu arkadaşlık denen odacık, beynimde hep darmadağın karmakarışık, bazen girip düzenleyeyim, herşeyi yerli yerine koyayım, mis gibi bahar gelsin bu odaya da diyorum,yok beceremiyorum. Bazen o odaya girmek bile hatta kapısını görmek bile beni ürkütüyor. Son birkaç yılda öyle şeyler yaşadım ki dostlarımla, arkadaşlarımla. Kanka diyebileceğim yakınlıkta dostlarım artık yok hayatımda. İşin garibi de hepsine ben bitsin demişim. Niye mi?

Kırılmışım, başa çıkamamamışım kırgınlıklarımla, kaçmak istemişim, bu hale geldiğimizi görmek istememişim, kaldıramamış ruhum olan biteni. Bitsin demişim..

Niye savaşmamışım? Niye ardından gözyaşı dökeceğimi bile bile bitsin demişim? Zayıf bir karaktermiyim, sorumlulukmu almak istemem. Hayır asla! Bu konuda kendime güvenim tam. Dostum dediğim insan için gerekirse gururumu paspas ederim, etmişliğimde vardır geçmişte.
 Ama var bir hata. Niye kırılınca aileme, yakınlarıma yaptığım gibi oturup anlatamıyorum, çözmeye çalışmıyorum. Yada çalışıyorum da beceremiyorum, çünkü yalnız omuzluyorum bu problem çözme işini. Karşıma alıp şunlara şunlara kırıldım, gel bir çözelim ben neyi yanlış anladım, yada sen niye böyle yaptın diyemiyorum.

Bu konuda kendimi hunharca eleştiriyorum. Çünkü beynimin içindeki belki de tek huzursuz nokta bu. Ve bunu ben kendim bu hale getiriyorum.

Düşünüyorum, aslında tek istediğim, bir kahve içerken sohbet edebilmek, zor anlarımda sadece ağlamak, dinlemek çözüm bulmak, dinlenmek, birlikte yemek yapmak, birlikte kahkahalarla ota boka gülmek, ağlıyorsa birlikte ağlamak, derdiyle dertlenmek, derdimle dertlenmesi, hobilerimizi birlikte paylaşmak, paylaştıkça büyütmek. Herkes gibi birşeyler istiyorum işte. Biten arkadaşlıklarıma baktığımda, bazılarını sırtımda taşımışım yıllar boyu, bazıları beni taşımış, bazılarıyla hep ortak payda da buluşmuşuz. Demek ki her türden dostumda olmuş ama bu güvensizlik, bu beceriksizlik, bu problem çözememe nerden başladı bulamıyorum. Deliricem!

Bu oda mutlu değil, hemde hiç! Şuan kapısından bile korktuğum bu odaya bir an cesaret edip girip, herşeyi yerli yerine koymak istiyorum. Belki birinizin bir yardımı olur diye paylaşmak istedim onca yıldan sonra..

 İçimde o küsen şey herneyse kangren oldu artık, kesip atmak istiyorum..
 

blogger templates | Make Money Online